Hangi Narsizm? Büyüklenmeci ve Kırılgan Narsizmin Karşılaştırılmasına İlişkin Bir Gözden Geçirme
Narsizm, psikanalitik kuramcılar tarafından çalışılmaya başlanmadan önce ilk kez Havelock Ellis (1898) tarafından sudaki yansımasına, onun bir yansıma olduğunu bilmeden aşık olan ve yakınlaşmak isterken boğulan mitolojik karakter avcı Narcissus ile ilişkilendirilmiş, oto-erotizm (benliğin libidinal nesne olarak değerlendirilmesi) kapsamında ele alınmıştır. Narsizm, ilerleyen yıllarda ise erken psikanalitik kuramcıların (Freud, 1914), nesne ilişkileri kuramcılarının (ör. Kernberg, 1967) ve kendilik kuramcılarının (ör. Kohut, 1977) sıklıkla çalıştığı bir kavram haline gelmiştir.
Narsizm, literatürde genellikle benlik ve kişilerarası ilişkiler açısından ele alınmış, narsistik örüntünün kendiliği aşırı önemseme, başkalarını yok sayma ve bu nedenle de kişilerarası ilişkilerde sorunlar yaşama ile ilişkili olduğu öne sürülmüştür (Kealy ve Rasmussen, 2012). Bu örüntünün her zaman olumsuz sonuçlar doğurmayacağı, benliğe ilişkin olumlu algının ve başkalarına empatik davranma kapasitesine sahip olmanın sağlıklı/normal narsizm olarak kabul edilebileceği, sağlıklı/normal narsizmin bireyin amaçlarına yönünde ilerlemesi ve kişisel yenilgilerden sonra yeniden gücünü toplaması açısından koruyucu olabildiği belirtilmiştir (akt. Pincus ve Lukowitsky, 2010). Narsistik örüntüye ilişkin sorunlar ise olumlu benlik algısına yönelik tehdit ya da tehlike oluştuğunda bireyin baş etme mekanizmalarının zarar görmesi ve uygun başa çıkma stratejilerinin kullanılamaması ile oluşmakta, bireyin yaşamdaki işlevselliğine ilişkin sorunları beraberinde getirmekte ve bu durum patolojik narsizm olarak adlandırılmaktadır (Pincus ve Lukowitsky, 2010). Patolojik narsizm kavramına ilk kez DSM-III’te (1980) olmak üzere, DSM’nin takip eden basımlarında Eksen II bozuklukları arasında, narsistik kişilik bozukluğutanı kategorisi kapsamında yer verilmiştir (DSM-III-R; American Psychiatric Association, 1987; DSM-IV, American Psychiatric Association, 1994; DSM-IV-TR; American Psychiatric Association, 2000). DSM-V’te (2013) ise tanı kitabının eksen yapısındaki değişikliklerle birlikte patolojik narsizm kavramını karşıladığı düşünülen narsistik kişilik bozukluğu, genç yetişkinlik döneminde başlayan ve çeşitli koşullarda kendini gösteren büyüklenmeciliği, hayranlık gereksinimini, empati yoksunluğunu içeren ve aşağıdaki kriterlerden en az beşini kapsayan yaygın bir örüntü şeklinde yer bulmuştur. Bu kriterler:
- Kendisinin önemine dair büyüklenmeci bir duyguya sahip olmak,
- Sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik veya ideal sevgi fantezileriyle meşgul olmak,
- “Özel” olduğuna ve ancak özel veya üst düzey insanlar tarafından anlaşılabileceğine, onlarla ilişkide bulunması gerektiğine inanmak,
- Aşırı hayranlık beklemek,
- Hak sahibi olduğuna inanmak (özellikle ayrıcalıklı muamele görme veya beklentilerine otomatik olarak uyum gösterileceğine dair makûl olmayan beklentilere sahip olmak),
- Kişilerarası ilişkilerde sömürücü olmak (amaçlarına ulaşmak için insanları kullanmak),
- Empatiden yoksun olmak (diğerlerinin duyguları ve gereksinimlerini kabullenme veya paylaşmada gönülsüzlük),
- Diğerlerine haset duymak veya diğerlerinin ona haset duyduklarına inanmak,
- Kibirli ve küstah davranış veya tutumlar sergilemek şeklinde ifade edilmiştir (DSM-V; American Psychiatric Association, 2013).
DSM-III tanı ölçütleri, narsistik kişilik bozukluğuna ilişkin temel kişilik özelliği olan patolojik narsizmi büyüklenmeci narsizm ile sınırlaması ve klinik bir olgu olarak karşılaşılan patolojik narsizm profilini tam olarak karşılamaması bakımından eleştirilmiş (Cooper ve Ronningstam, 1992) olmasına rağmen DSM’nin sonraki basımlarında da tanı kriterlerine ilişkin bir değişiklik yapılmadığı görülmüştür. Narsistik kişilik bozukluğu tanı kriterlerinde patolojik narsizmin büyüklenmeci yönüne yapılan aşırı vurgunun aksine narsizmin büyüklenmeci ve kırılgan narsizm olmak üzere iki boyutlu bir yapı olabileceğine ilişkin literatür ise hızla gelişmektedir. Bu gözden geçirme makalesinde patolojik narsizmin iki boyutuyla (büyüklenmeci ve kırılgan narsizm) değerlendirilmesi, patolojik narsizmin iki boyutunun genel özellikleri, gelişimsel kökenleri, değerlendirme/tanı koyma süreçlerinin ilgili literatür ışığında karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Patolojik Narsizmin Boyutları
Patolojik narsizmin tanımlanmasında gerek kuramlar içi gerekse kuramlar arası anlaşmazlıklar bulunmaktadır. Yapılan literatür incelemesinde ilk olarak Otto Kernberg’ün (1975) “büyüklenmecilik, empati yoksunluğu, duygusal boşluk hissi, ben merkezcilik” ifadelerini içeren narsizm tanımına rastlanmaktadır. Bu tanımlamadan farklı olarak, Heinz Kohut (1977), narsizmi “kırılganlık, depresyon, boşluk hissi, empati ve dayanıklılık yoksunluğunun” hakim olduğu bir olgu olarak tanımlamıştır. Kernberg ve Kohut arasındaki narsizm üzerine süregelen bu tartışma narsizmin çok boyutlu bir kavram olabileceğini ve iki kuramcının narsizmin farklı boyutlarının özelliklerini taşıyan bireylerle çalışmış olabileceklerini düşündürmektedir.
Patolojik narsizme ilişkin literatür incelendiğinde, patolojik narsizmin kuramcılar tarafından yalnızca büyüklenmecilik ve kırılganlık boyutları ile tanımlanmadığı, bu boyutların kapsadığı farklı narsizm özellikleri üzerinde de çalışıldığı görülmektedir. Örneğin, Bursten (1973), narsizmde öz saygı kazanma, öz saygıyı devam ettirme, kendilik ve nesne arasında ayrım yapabilme becerilerini göz önünde bulundurarak narsizmi dört alt türde (manipülatif, paranoid, arzulayan ve fallik narsizm) tanımlamıştır. Bursten’ın (1973) tanımlamasına göre manipülatif narsizmde çıkar çatışması olduğunda yalan söyleme, diğerlerini kandırmaya yönelik davranışlarda bulunma, suçluluk duymama; paranoid narsizmde kızgın ve tartışmacı olma, başkalarından şüphe duyma, başkalarını suçlama; arzulayan narsizmde diğerlerine yapışma, talep etme, hayal kırıklığına uğrayacağını düşünme; fallik narsizmde ise saldırgan, teşhirci ve kibirli olma hâkimdir. Bursten’ın narsizm tanımında antisosyal ve büyüklenmeci özellikleri yansıtan öğelere rastlanmakta ancak narsizmin kırılgan yönüne değinilmemektedir. Bir diğer örnek ise Kohut ve Wolf’un (1978) narsizmde kişiler arası ilişkileri temel alarak belirlediği birleşme açlığı duyan, iletişimden kaçınan ve aynalanma açlığı duyan narsizmdir. Birleşme açlığı duyan narsizmde diğerlerine yapışma ve kendiliği diğerleri üzerinden tanımlama; iletişimden kaçınan narsizmde diğerleri ile iletişimi kesme; aynalanma açlığı duyan narsizmde ise devamlı göz önünde olma ve teşhircilik söz konusudur. Kohut ve Wolf’un (1978) narsizm tanımında öz yeterliliğe ilişkin sorunlar, kaçıngan kişilik örüntüsü, duygu düzenlemeye ilişkin problemler göze çarpmakta, bu özelliklerin kırılgan narsizm özellikleriyle paralellik gösterdiği görülmektedir. Kişilik bozukluklar ile çalışan uzmanların % 87’sinin kişilik patolojisinin boyutsal, % 70’inin ise hem kategorik hem de boyutsal olmak üzere karma bir model çerçevesinde ele alınması gerektiğini düşündüğünü belirtmekte de fayda vardır (Bernstein, Iscan, Maser, ARPD ve ISSPD, 2007). Dolayısıyla, narsizmin alt alanları değerlendirilirken bireylerin belli patolojik narsizm kategorilerini farklı düzeylerde ve bazı durumlarda da birlikte deneyimleyebileceği ancak farklılığın patolojik narsizmin bireylerdeki fenotipik görünümünde olabileceği söylenebilir (Pincus ve Lukowitsky, 2010).
Yukarıda verilen örneklerde görüldüğü gibi narsizm kavramı çok boyutlu bir kavram halinde değerlendirilebilmektedir. Ancak yapılan araştırmalar narsizmin “açık/büyüklenmeci/teşhirci” ve “örtük/kırılgan/hassas” narsizm olmak üzere iki boyutunun bulunduğunu, bu iki boyutun patolojik narsizm boyutlarını kapsamada yeterli olabileceğini vurgulamaktadır (ör. Dickinson ve Pincus, 2003; Rose, 2002; Wink, 1991). Bu makalenin kalan kısmında patolojik narsizme bu kavramı tüm boyutları ile kapsadığı düşünülen büyüklenmeci ve kırılgan narsizm (Wink, 1991) olmak üzere iki boyutuyla yer verilecektir.
Büyüklenmeci ve Kırılgan Narsizmin Özellikleri
Literatürdeki araştırmalar incelendiğinde büyüklenmeci ve kırılgan narsizmin birbirine zıt özelliklerine ilişkin bulgulara rastlanmaktadır. Örneğin, büyüklenmeci narsizm ile ilgili gradiyozite, teşhircilik, hak görme, küstahlık, haset, dikkat çekme arzusu, aşırı talepkarlık, diğerlerinin ihtiyaçlarını görmeme, kaygı düzeyinin düşük olması gibi özellikler tanımlanmaktadır (Akhtar ve Thomson, 1982; Wink, 1991). Kırılgan narsizm için ise bu özelliklerin zıt kutbu gibi görülebilecek aşırı alçak gönüllülük, eleştiriye hassasiyet, yüksek kaygı düzeyi, çekingenlik, devamlı stres altında olma, acı çektiğini düşünme (suffering) ve diğerleri ile kurulan yakın ilişkilerde fark edilebilecek kendilikle ilgili büyüklenmeci beklentiler gibi özellikler tanımlanmıştır (Akhtar ve Thomson, 1982; Wink, 1991). Ronningstam (2010) narsistik kişiliğin boyutlarına ilişkin çalışmasında iki türün öz güven ve duygulanımın düzenlenmesi ile kişilerarası ilişkiler bakımından benzerlik ve farklılıklarının olabileceğine değinmektedir. Diğer bir deyişle, büyüklenmeci narsistik özellikler taşıyan bireylerin benliklerine ilişkin aşırı üstün ve benzersiz oldukları şeklinde bir algılarının olabileceği, bu algıyı koruyabilmek ve başkalarının hayranlığını kazanabilmek için saldırgan ve antisosyal davranışlarda bulunabilecekleri aktarılmaktadır. Kırılgan narsizm özellikleri taşıyan bireylerin de benzer şekilde benliğe yönelik büyüklenmeci fantezileri olabilmesine rağmen, bu düşüncelere yönelik utanç duygusuna sahip olabilecekleri ve reddedilme ya da dışlanma kaygısıyla sosyal ilişkilerden kaçınma davranışları gösterebilecekleri ifade edilmektedir (Dickinson ve Pincus, 2003). Czarna, Dufner ve Clifton (2014) tarafından yapılan bir araştırmada büyüklenmeci narsizm özelliklerine sahip bireylerin akranları tarafından açık bir şekilde sevilmedikleri, kırılgan narsizm özelliklerine sahip bireylerin ise sevilmemekten ziyade tercih edilmedikleri bulgusu aktarılmıştır. Bu bulgu yukarıda aktarılan ve Ronningstam’ın (2005) çalışmasında yer alan büyüklenmeci ve kırılgan narsistlerin kişilerarası ilişki stilleri ile oldukça paralel bir bulgudur.
Narsizmin her iki boyutunun özelliklerine sahip bireylerin de kendilerinden gerçekçi olamayacak düzeyde büyüklenmeci beklentilerinin olması dikkat çekicidir. Ancak bu beklentilerin büyüklenmeci ve kırılgan narsizmdeki görünümü farklılaşabilmektir. Büyüklenmeci narsizmde büyüklenmecilik, bireyin her şeyi kendisine hak görmesi ve her konuda en iyi olma çabası göstermesi şeklinde görülüyor olsa da, kırılgan narsizmde Gabbard’ın (1989) tanımıyla “sessiz büyüklenmecilik” şeklinde seyretmektedir. Kırılgan narsizmde görülen “sessiz büyüklenmecilik” (Gabbard, 1989), eleştirilmeye ya da değerlendirilmeye yönelik aşırı hassasiyet, bireyin başkaları tarafından değerlendirilme ihtimalinin bulunduğu durumlarda kendisini spot altında hissetmesi ve kaçınma davranışları göstermesi ile karakterizedir. Olumsuz değerlendirilmeye yönelik kaçınma davranışları ise büyüklenmeci kendiliğin sürdürülmesini sağlamaktadır (Foster ve Trimm, 2008). Benzer durum büyüklenmeci narsizmde de görülebiliyor olsa da büyüklenmeci narsizmde kaçınma stratejisi genellikle büyüklenmeci kendiliğe zarar verebilecek potansiyel tehlikeleri önlemeye ve yok saymaya yönelik olmaktadır. Diğer bir değişle, büyüklenmeci narsizmde kendilikle ilgili olumlu algıyı korumak, bu olumlu algıyı doğrulayan ve öz saygıyı doyuran veriler toplamak, olumsuz verileri ise görmezden gelmek temel örüntüdür (Baumeister ve Vohs, 2001). Bu örüntüyü sürdürebilmek için büyüklenmeci narsizm özelliklerine sahip bireylerin kendilikleri ile ilgili olumlu veri toplayacakları ortamlarda bulunmalar ve kendilerine olumlu geribildirim veren kişilerle ilişki içine girmeleri beklenebilir. Toplumsal süreçlerde elde edilen olumlu geri bildirimin bireyin büyüklenmeci benliğini beslemesi, olumsuz geri bildirimin ise dışsal faktörlere atfedilmesi ya da görmezden gelinmesi olasıdır (Campbell, Reeder ve Sedikides ve Elliot, 2000). Kırılgan ve büyüklenmeci narsizm özelliklerine sahip bireylerin olumlu ve olumsuz uyaranlara verdikleri tepkiler deneysel araştırmalar ile de çalışılmıştır. Kırılgan ve büyüklenmeci narsistlerin seçici dikkatlerini uyaranlara ilişkin tepki süreleri ile değerlendiren bir çalışmada, kırılgan narsistlerin olumsuz uyaranlara (zayıf, sıkıcı, zalim, bencil gibi sözcükler) odaklanma sürelerinin uzun, büyüklenmeci narsistlerin ise dikkatlerinin doğru yapma, başarı üzerinde olup olumsuz uyaranlara tepki sürelerinin kısa olduğu gözlenmiştir (Krusmark, Lee ve Newman, 2014). Bu çalışma ile kırılgan narsistlerin olumsuzluklara karşı aşırı hassas olma, büyüklenmeci narsistlerin ise olumsuzlukları neredeyse görmezden gelme yönündeki tutumları desteklenmiştir.
Kendilikle ilgili olumlu veri toplamak, başkalarının hayranlığını kazanmak, diğerlerinden daha iyi olabileceğini göstermek için özellikle büyüklenmeci narsizmde rekabetçiliğin hâkim olması beklenebilir. Narsizmin iki boyutunun genel rekabetçilik (diğerlerinden daha iyi olmaya çalışmak) ve aşırı rekabetçilik (düşük öz saygı düzeyini rekabet ile yükseltme çabası, diğerlerine ihtiyacı olmadığını gösterme) bakımından inceleyen bir araştırmada, büyüklenmeci narsizmin rekabetçiliğin iki türü ile de ilişkili olduğu aktarılmıştır. Ancak büyüklenmeci narsizmden farklı olarak kırılgan narsizmin sadece aşırı rekabetçilik ile ilişkili olduğu bulgusuna ulaşılmıştır (Louchner, Housten, Walker ve Houston, 2011). Bu bulgu büyüklenmeci narsizmde bireylerin rekabet ortamı yaratarak kendilikle ilgili olumlu veri topluyor olabileceklerini destekler niteliktedir. Kırılgan narsizmin aşırı rekabetçilik ile ilişkili olduğunu belirten bulgu ise narsizmin bu boyutuna sahip bireylerin dikkat ve hayranlık elde etmek gibi gizli arzularının olabileceğini, bu arzudan utanç ve suçluluk duyabileceklerini ve deneyimledikleri yüksek kaygı düzeyinin de kaçınma davranışını beraberinde getirerek genel rekabetçiliğe engel olabildiğini gösterebilir.
Narsizmi yaşamdan memnuniyet ve hayata uyum açısından inceleyen bir araştırmada büyüklenmeci ve kırılgan boyutların narsizmin mutlu ve mutsuz yüzlerini temsil ettiğine ilişkin bulgular elde edilmiştir. Mutluluğun öz saygı ile olumlu yönde ilişkisellik gösterdiği bulgusundan yola çıkan araştırmada (Myers ve Diener, 1995), büyüklenmeci narsistlerin algıladıkları öz saygı düzeyinin kırılgan narsistlere kıyasla daha yüksek olduğu ve büyüklenmeci narsistlerde yüksek öz saygı düzeyinin mutluluğa (yaşamdan memnuniyet) aracılık ettiği bulgularına ulaşılmıştır (Rose, 2002). Diğer bir değişle, büyüklenmeci narsistlerin gerçekçi olmayabilecek düzeyde sergiledikleri öz saygı, mutluluk düzeylerini arttırabilmekte, kırılgan narsistlerin algıladıkları düşük öz saygı ise mutluluk düzeylerini azaltabilmektedir. Benzer şekilde patolojik narsizmi kişilik özellikleri bakımından inceleyen araştırmalarda (Campbell ve Miller, 2013; Miller ve Maples, 2011) beş faktör kişilik kuramına göre büyüklenmeci narsizmin daha çok dışa dönüklük ile olumlu, nörotizm ile olumsuz, kırılgan narsizmin ise içe dönüklük ile olumlu, dışa dönüklük ile olumsuz ilişkili olduğu görülmektedir. Bu bulgu kırılgan narsizmde görülen yüksek düzey olumsuz duygulanımın, psikolojik stresin ve yaşamdan memnun olmamanın nörotizm kişilik örüntü ile açıklanabileceğine işaret etmektedir. Nörotizmin ve belki de bu kişilik örüntüsünün bir sonucu olarak görülebilecek düşük yaşam doyumunun psikopatolojiler ile ilişkili olabileceği göz önünde bulundurulduğunda, kırılgan narsistlerdeki yüksek depresyon ve kaygı düzeyleri daha rahat anlamlandırılabilmektedir (Rathvon ve Holmstrom, 1996).
Büyüklenmeci ve kırılgan narsizm gerek büyüklenmecilik gerekse her daim haklı olunduğuna ilişkin çarpıtılmış inançlar bakımından birbirine oldukça benzemektedir. Ancak fark, benliğe ilişkin algının tehlikeye girdiği durumlarla nasıl baş edildiği ve bu durumlarda nasıl tepki verildiği kısmında ortaya çıkmaktadır. Büyüklenmeci narsizmde benliğe ilişkin pozitif algı ve öz saygı kişinin her zaman güçlü ve ünlü olduğunu düşünmesi, herhangi bir başarısızlıkla karşı karşıya kaldığında ise bunu dış faktörlere atfetmesi ve başkalarını suçlaması ile sürdürülür (Campbell, Reeder ve Sedikides, 2000). Büyüklenmeci narsizm özelliklerine sahip bireylerde benliğe ilişkin algının tehlikeye girdiği durumlarda (başarısızlık, kaybetmek, reddedilmek gibi) yoğun bir öfke deneyimledikleri ve saldırganlaşabildikleri görülmektedir (Rodewolt ve Morf, 1998). Bu öfke ve saldırganlık hem öfkenin kaynağına hem de öfke ile ilişkili olmayan diğer insanlara yöneltilebilmektedir (Twenge ve Campbell, 2003). Örneğin, şiddet suçlarından tutuklu erkek mahkûmlar ve üniversite öğrencilerini büyüklenmeci narsistik kişilik özellikleri bakımından karşılaştıran bir çalışmada mahkum popülasyonunun öğrenci popülasyonuna kıyasla daha çok büyüklenmeci narsistik kişilik özelliğine sahip olduğu bulgusuna ulaşılmıştır (Bushman, Baumeister ve Phillips, 2001). Benzer şekilde Amerika’da yaşanan okul katliamlarından sonra, suçluların bu katliamları sosyal reddedilme sonucu gerçekleştirdiklerine ilişkin ifadeleri olmuştur. Bu durum katliamı yapan kişilerin narsistik kişilik örgütlenmesine sahip olduğunu göstermiyor olsa da basın mensuplarıyla yaptıkları görüşmelerde Narsistik Kişilik Envanteri’nde (NPI) yer alan ölçek maddeleri ile örtüşen söylemlerde bulunmaları dikkat çekicidir (akt. Twenge ve Campbell, 2003). Büyüklenmeci narsizm özelliklerine sahip bireylerin sosyal reddedilmeye karşı hassasiyetleri ve bu duruma öfke ile karşılık vermeleri dışa dönüklük kişilik özelliklerinin de bir gereği olarak beklenmektedir (Rodewolt ve Morf, 1998). Ancak okul katliamı gibi aşırı saldırganca bir davranış göstermek narsizmin kırılgan ve büyüklenmeci narsizme ek olarak antisosyal narsizm gibi üçüncü bir boyutunun olabileceğini savunan araştırmalara da dikkat çekilmesini gerektirmektedir (Houlcroft, Bore ve Munro, 2012). Öte yandan, kırılgan narsizmde ise büyüklenmecilik ve haklılık gibi özellikler örtük olarak deneyimleniyor olsa da birey öz saygıyı devam ettirebilmek için büyüklenmeci narsizmde olduğu kadar güçlü düzenleyici başa çıkma mekanizmalarına sahip olmayabilir. Diğer bir değişle, kırılgan narsistler öz saygıyı devam ettirmek için diğer insanlardan alınan geri bildirime aşırı odaklanabilir (onay arayıcılık), başkalarına karşı aşırı boyun eğici ve teslimiyetçi olabilir ya da kaçınma stratejileri kullanabilir (Zeigler-Hill, Green, Arnau, Sisemore ve Myers, 2011). Bu stratejiler, kırılgan narsistlerin başkalarının düşüncesine odaklı olmaları, inisiyatif almaktan kaçınmaları ve kendileriyle ilgili yüksek beklentilerini karşılayamadıkları ya da başkalarından olumsuz geri bildirim aldıkları durumlarda yoğun hayal kırıklığı yaşamaları ile sonuçlanabilir. Başkaları odaklı olma ile sürekliliği sağlanan öz saygıya yönelik hayal kırıklıklarının kişileri anksiyete, mutsuzluk ve utanç duygularına maruz bıraktığı, bu duyguların ise kontrol edilemeyen öfke patlamaları ile takip edildiği görülmüştür (Besser ve Priel, 2010; Dickinson ve Pincus, 2003). Öfke patlamalarının yanı sıra gerek nörotik kişilik örüntüsü (Miller ve Maples, 2011) gerekse en temelde olduğu varsayılan kusurluluk şeması (Young, Klosko ve Weishaar, 2003) aracılığıyla kırılgan narsistlerin başkalarından aldıkları geri bildirimi benliklerine atfetmeleri, olumsuz geri bildirime odaklanmaları ve sözde başarısızlıklarının olumsuz duygulanımlarını sürdürmesi beklenmektedir. Kırılgan narsizmde görülen sosyal kaçınmanın (Pincus ve Lukowitsky, 2010) ise tüm bu olumsuz algılama, eleştirilme ve takip eden olumsuz duygulanıma yönelik bir kaçınma olduğu varsayılabilir.
Büyüklenmeci ve Kırılgan Narsizmin Gelişimsel Temelleri
Kernberg (1975), klinik deneyiminden yola çıkarak narsizmin temelinde soğuk, ilgisiz, reddedici ebeveynlik stillerinin olabileceğini ifade etmektedir. Narsizm ya da şişirilmişkendilik temsili, benliği terk edilme ya da yeniden reddedilmeye karşı koruyabilecek bir savunma olarak tanımlamaktadır. Kohut (1977) ise büyüklenmeci kendiliğin soğuk, uzak, ilgisiz fakat bir taraftan da çocuğu aşırı şımartan ebeveynlik stillerinin ve ebeveynlerin aşırı idealize edilmesinin etkisiyle oluşabileceğini öne sürmektedir. Yetişkinlikte de idealize edilen ebeveynlerin temsili olabilecek mükemmel kişiler ile ilişki kurulmaya çalışılmaktadır. Millon (1981) ise narsizmin ebeveynlerin çocuğa duyduğu aşırı hayranlık ve şımartılma etkisiyle oluşabileceğini, ancak bu şişirilmiş kendiliğin diğerleriyle olan ilişkilerde sürdürülmesinin oldukça güç olabildiğinden söz etmektedir. Otway ve Wignoles (2006) tarafından yapılan bir araştırmada patolojik narsizm iki boyutu ile incelenmiş ve iki boyutun da hem reddedici, soğuk hem de aşırı değer veren, hayranlık duyan ebeveynlik stillerinin birleşiminin etkisiyle oluşabileceğine vurgu yapılmış, özellikle kırılgan narsizmin kaygılı ve kaçıngan bağlanma stili ile ilişkili olabileceği öne sürülmüştür. Dickinson ve Pincus (2003) tarafından yapılan araştırmada ise kırılgan narsizm özelliklerine sahip bireylerin duygusal ve fiziksel ihmal ve istismar sonucu oluşabilecek korkulu bağlanma stiline sahip olabileceği, bu bağlanma stilinin de yakın ilişki kuramama, kendini açmama sorunlarına yol açabileceği savunulmaktadır. Büyüklenmeci narsizm için ise bağlanmayla ilgili zorluklara ilişkin bulgu olmadığı, yakın ilişki kurabildikleri ancak ilişki başladıktan sonra sömürücü ve büyüklenmeci tutumlarından dolayı diğerleri tarafından istenmemelerinin söz konusu olabileceği belirtilmektedir (Dickinson ve Pincus, 2003). Ayrıca, bebeğin yetersiz aynalanmaya maruz kalması da narsizmin oluşması için temel oluşturabilmektedir. Diğer bir değişle, annenin bebeğin duygusal süreçlerine uygun tepki veremediği, bebeğin duygulanımını bebeğe geri yansıtamadığı ve annenin bebeğin olumlu benlik geliştirmesi için gerekli olumlu duygulanıma sahip olamadığı durumlarda iki narsizm boyutunu ayırmada en belirgin faktörlerden biri olduğu düşünülen duygu düzenleme becerisinin kazanımı engellenebilmektedir (Fonagy, Gergely, Jurist ve Target, 2004).
Şema kuramı ise patolojik narsizmin temelinde haklılık (entitlement), kusurluluk (defectiveness) ve duygusal yoksunluk (emotional deprivation) şemalarının olduğunu varsaymaktadır. Haklılık şemasının; aşırı şımartan, soğuk/reddedici ve sınır koymayan, duygusal yoksunluk şemasının; şefkat veremeyen, empati ve koruma yoksunu ve kusurluluk şemasının; aşırı eleştirel ve yok sayan ebeveynlik stili sonucu oluştuğu bilinmektedir (Young, Klosko ve Weishaar, 2003). Ancak, kurama göre bireyler şemalarına yönelik belli baş etme yöntemleri (aşırı telafi, teslim olma ve kaçınma) kullanırlar ve bu baş etme yöntemleri her şemanın bireylerde farklı şekillerde görülmesine sebep olabilir. Dolayısıyla hem büyüklenmeci hem de kırılgan narsistik bireylerin en temelde benzer zihinsel örüntülere sahip olabildikleri fakat büyüklenmeci narsistlerin kusurluluk, sevgi yoksunluğu gibi düşüncelerle baş edemeyip bu düşünceleri aşırı telafi ederek bu düşüncelerin tam tersi yönünde davranarak mükemmel insan figürünü devam ettirdikleri düşünülebilir. Kırılgan narsistlerin ise yine zihinsel temsillerinin etkisiyle daha teslimiyetçi davranıp sevilmeyi hak etmedikleri, kusurlu olduklarına ilişkin inançlarını ve takip eden olumsuz duygulanımı devam ettirebildikleri söylenebilir. Ancak kuram ve klinik gözlem ışığında öne sürülen varsayımların araştırma bulguları ile desteklenmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Narsizm, erken çocukluk dönemindeki özelliklerin yetişkinlik dönemi uyarlamasına benzemesi bakımından da dikkat çekici bulunmaktadır (Morf ve Rhodewalt, 2001). Örneğin, kırılgan narsizmdeki eleştirilmeye ya da olumsuz değerlendirilmeye tepki olarak hissedilen utanma, çocukluk dönemindeki olmak istenilen ideal kişi olunamadığının farkına varıldığında ya da istenilen standartların, beklentilerin karşılanamadığında duyulan utanmaduygusuna benzemektedir (Campbell, Foster ve Brunell, 2004). Benzer şekilde Erickson’ın (1968) psikososyal gelişim basamakları açısından düşünüldüğünde de otonomi ve öz yeterlilik kazanamayan çocuğun utanç ve şüphe duygularını geliştirmesi ve çeşitli sebeplerle (yüksek beklentiler, suçlayıcı ebeveyn vb) geliştirilemeyen otonominin şişirilmiş benlik algısı ile yer değiştirmiş olması muhtemeldir. Bu durumun da narsizmin çocukluk döneminde gelişimsel bazı ihtiyaçların karşılanmaması ile ilişkili olabileceğini düşündürmektedir.
Ebeveynlik stillerinin ve anne bebek etkileşiminin narsizmin oluşumda etken rol oynamasının yanında özellikle narsistik kişilik bozukluğunun oluşumunda genetik faktörlerin de % 45 – 80 oranında rol oynayabileceği ifade edilmektedir (Jang, Levisley, Vernon ve Jackson, 1996). Narsizm için özellikle saldırganlık, engellenmeye tahammül edememe, aşırı hassasiyet, düşük ya da yüksek kaygı düzeyi gibi faktörlerin kalıtımsal özellikler taşıyabileceği vurgulanmaktadır. Ancak narsizmin oluşumunda rol oynayan biyolojik ve çevresel faktörleri birbirinden bağımsız düşünmek yerine etkileşim halinde oldukları varsayılabilir. Diğer bir değişle, narsizm özelliklerine genetik bir yatkınlıkla dünyaya gelen bireyler, karşılaşacakları ebeveynlik yapısı (reddedici olma ya da aşırı değer verme) ya da diğer çevresel faktörlerin etkisiyle yetişkinlikte narsistik özellikler gösterebilecekleri gibi, uygun ebeveynlik yapısı ve çevresel koşulların yardımıyla genetik olarak aktarılmış narsistik özelliklerin ortaya çıkmasından korunmuş olabilirler.
Büyüklenmeci ve Kırılgan Narsizmin Değerlendirme / Tanı Koyma Süreçleri
Narsizmin değerlendirilmesinde hem objektif hem de yansıtmalı ölçüm araçlarından yararlanılabilmektedir. Narsizmin tedavi ve tanı koyma sürecinde klinik görüşmenin yanı sıra yansıtmalı (projektif) ölçüm araçlarından yararlanılmaktadır. Bu yansıtmalı ölçüm araçlarını ise Rorschach, Tematik Algı Testi (TAT) ve Erken Dönem Yaşantılar Testi gibi ölçüm araçlarının puanlama endekslerinin narsizmin değerlendirilmesi amacıyla yeniden uyarlanması oluşturmaktadır (akt. Raskin ve Terry, 1988). Nesnel (objektif) ölçüm araçlarından ise genellikle narsizme ilişkin yapılan araştırmalarda yararlanılmakta, Narsistik Kişilik Envanteri (Narcissistic Personality Inventory (NPI); Raskin ve Hall, 1979) kullanım sıklığı bakımından bu ölçme araçlarının başında gelmektedir. Narsistik Kişilik Envanteri, DSM-III (American Psychiatric Association, 1980) narsizm ölçütleri göz önünde bulundurularak 54 madde şeklinde hazırlanmıştır. Ancak daha sonra yapılan çalışmalar ile ölçekten bazı maddeler çıkarılmış, ölçeğin 40 maddelik, liderlik / otorite, kendine yeterlilik / kendini beğenme, üstünlük / küstahlık, haklılık / sömürücülük faktörlerini kapsayan yeni formu geliştirilmiştir (Emmons, 1984). NKE – 40’ın 2000’li yıllarda yapılan araştırmalar kapsamında sıklıkla kullanılmış olmasına rağmen zaman kayıplarını ve katılımcılardan kaynaklanan hataları azaltmak amacıyla Ames ve arkadaşları (2006) tarafından 16 maddelik son formu hazırlanmıştır. Narsistik Kişilik Envanteri’nin 16 maddelik son formu Türkçe’ye Atay (2009) tarafından uyarlanmıştır.
Günümüzde Narsistik Kişilik Envanteri narsizmi sadece büyüklenmeci narsizm açısından ele alması, narsizmin kırılgan boyutunu göz ardı etmesi, faktör yapısının güvenirliği ve replikasyonu ile ilişkili problemler ve öz yeterlilik, psikolojik işlevsellik gibi kavramlara yer vermemesi bakımından eleştirilmektedir (Cain, Pincus ve Ansell, 2008; Rosenthal ve Hooley, 2010). Narsistik Kişilik Envanteri’ne yönelik eleştiriler göz önünde bulundurularak narsizmi hem büyüklenmeci hem de kırılgan boyutlarıyla ölçen ve yapılan araştırmalarda bir arada ya da tek başına kullanılmak amacıyla narsizmi daha alt düzey kavramlarıyla değerlendirmeyi amaçlayan ölçekler geliştirilmiştir. Bu ölçekler arasında narsizm araştırmalarında sıklıkla kullanılanların, Aşırı Duyarlı Narsizm Envanteri (Hypersensitive Narcissism Scale (HSNS); Hendin ve Cheek, 1997), Psikolojik Haklılık Ölçeği (Pathological Entitlement Scale (PES); Campbell, Bonacci, Shelton, Exline ve Bushman, 2004), Patolojik Narsizm Envanteri (Pathological Narcissism Inventory (PNI); Pincus ve ark., 2009) olduğu söylenebilir.
Narsizmle ilgili yapılan çalışmalarda, yukarıda belirtilen bazı ölçüm araçlarında olduğu gibi narsizmi alt düzey yapılar (büyüklenmeci ya da kırılgan) ile tek bir patolojik narsim kategorisine odaklanarak ölçen ölçüm araçlarının bir arada kullanımının bazı kısıtları olabileceğini savunan araştırmalar bulunmaktadır. Bu araştırmalarda narsizme ilişkin alt düzey yapıları ölçen ölçüm araçlarının bir arada kullanımının narsizm kavramını tüm boyutlarıyla açıklamada yeterli olmayabileceği, narsizmin kişilerarası ilişkiler ve sonuçları bakımından boyutsal bir kavram olarak incelenmesi gerektiği savunulmaktadır (Miller, Price, Gentile, Lynam ve Campbell, 2011). Ayrıca daha önce de belirtildiği gibi Pincus ve Lukowitsky (2010) yaptıkları derleme çalışmasında bireylerin hem büyüklenmeci hem de kırılgan narsizm özelliklerine sahip olabileceğini ancak narsizm kategorilerinin fenotipik görünümlerinin ve farklı kategori özelliklerine sahip olma düzeylerinin değişebileceğini vurgulanmaktadırlar. Dolayısıyla narsizm değerlendirmesinde kullanılan ölçüm araçlarının narsizmi tüm boyutlarıyla kapsayarak ele alması ölçüm aracının geçerliğini arttıracaktır.
Narsistik Kişilik Envanteri ve narsizmi alt boyutlarıyla kategorik olarak değerlendiren ölçeklere yöneltilen eleştiriler narsizmin çalışıldığı araştırmalarda narsizmi hem büyüklenmeci hem de kırılgan boyutuyla değerlendiren ölçüm araçlarını ön plana çıkarmaktadır. Örneğin, Patolojik Narsizm Envanteri (PNE), narsizmi iki üst faktör (büyüklenmeci narsizm, kırılgan narsizm) ve 7 alt faktör (büyüklenmeci narsizmhaklılık, sömürücülük, grandiyöz fantezi, kendini feda/geliştirme; kırılgan narsizmduruma göre değişen öz güven, benliği saklama, değersizleştirme) çerçevesinde değerlendiren ve 52 maddeden oluşan bir öz bildirim ölçeğidir (Pincus ve ark., 2009). PNE’ne ilişkin yapılan psikometrik çalışmalar benzer ölçüm araçları ile birleşen ve ayırt edici geçerlilik korelasyonlarının yüksek olduğunu ve envanterin klinik kullanım için uygun olduğunu göstermektedir (Thomas, Wright, Lukowitsky, Donella ve Hopwood, 2012). Patolojik narsizm kavramını karma bir model çerçevesinde ölçmeyi hedefleyen bir diğer ölçüm aracı ise Beş Faktör Narsizm Envanteri (Five Factor Narcissism Inventory, FFNI)’dir. Narsistik kişilik bozukluğu ve beş faktör kişilik kuramı kişilik örüntüleri (deneyime açıklık, vicdanlılık, dışa dönüklük, uyumluluk, nörotizm) ilişkisini çalışan geniş alan yazın bilgisi ile oluşturulmuş envanter patolojik narsizmi hem büyüklenmeci hem de kırılgan narsizm boyutları hedef alarak kapsamlı şekilde değerlendirebilen bir ölçüm aracıdır (Glover, Lynam, Crego ve Widiger, 2012).
Patolojik narsizm kavramını kapsayan narsistik kişilik bozukluğu tanı koyma süreçlerinde ise DSM-IV Kişilikleri için Yapılandırılmış Görüşme (Structured Interview for DSM-IV Personality – IV (SIDP-IV); Pfohl, Blum ve Zimmerman, 1997), Yapılandırılmış Klinik Görüşme-II- Kişilik Bozuklukları Formu (Structured Clinical Interview for DSM Disorders – II (SCID-II); First ve ark., 1995), Kişilik Bozukluğu Görüşmesi (Personality Disorder Interview (PDI-IV); Widiger ve ark., 1995), Kişilik Bozuklukları için Tanı Koyma Görüşmesi (Diagnostic Interview for Personality Disorders (DIPD); Zanarini ve ark., 1996) kullanılmaktadır. Ancak bu ölçüm araçlarının DSM ölçütlerini temel alarak geliştirilmiş olması, dolayısıyla narsizmin kırılgan boyutunu kapsamıyor olması tanı koyma süreçlerindeki güvenilirlerini zayıflatmaktadır.
Sonuç ve Tartışma
Patolojik narsizm, DSM-V’te DSM’nin daha önceki basımlarında olduğu gibi narsistik kişilik bozukluğu tanı kriterleri kapsamında yer almıştır. Ancak narsistik kişilik bozukluğu tanı kriterlerinin narsizmin kırılgan yönünü kapsamıyor olmasına ilişkin eleştiriler getiren alan yazının (ör. Cain, Pincus ve Ansell, 2008, Ronningstam, 2005) aksine Narsistik Kişilik Bozukluğu tanı kriterlerinde patolojik narsizmin büyüklenmeci boyutuna vurgu yapılmış, kırılgan boyutuna değinilmemiş, narsizmin çok boyutlu yapısı göz ardı edilmiştir. Ayrıca kriterler kapsamında narsizmde dışsal faktörlere göre değişkenlik gösterebilen öz güven kavramından söz edilmemiş ve narsizmde hem büyüklenmeci hem de kırılgan boyutlar için oldukça belirleyici olabilen benliğe ve duygu düzenlemeye ilişkin problemlere yer verilmemiştir (Pincus, 2011). Bu durumun, kırılgan narsizm özelliklerine sahip bireyler için DSM kriterlerine göre tanı koyulamamasına ya da bireylerin belirtileri ile örtüşebilen farklı tanılar almalarına, duygu düzenleme ve narsistik kırılmalara ilişkin deneyimlenen problemlerin göz ardı edilmesine, sonuç olarak bireyler için tedavi planlarının uygun olarak yapılamamasına neden olabileceği düşünülmektedir.
DSM’de yer alan narsistik kişilik bozukluğu ve diğer kişilik bozuklukları üzerinde çalışan DSM – V Kişilik ve Kişilik Bozuklukları Çalışma Grubu DSM – V’ten borderline, antisosyal, kaçıngan, obsesif kompulsif ve şizotipal kişilik bozuklukları dışında kalan kişilik bozukluklarının çıkarılabileceği önerisinde bulunmuş ancak bu öneri ikna edici kanıtlarla savunulamadığı için kabul edilmemiştir (Miller, Widiger ve Campbell, 2010). Çalışma grubu tarafından bu önerinin getirilmesine ilişkin gerekçelerden biri kişilik bozuklukları kişilik örüntüleri ile kavramsallaştırıldığında pek çok örtüşen örüntüye rastlanılması olabilir. Örneğin, kırılgan narsizm ve borderline kişilik bozukluğu düşük düzey uyumluluk ve dışa dönüklük ile yüksek düzey nörotizm kişilik örüntüleri bakımından benzerlik göstermektedir (Miller ve Campbell, 2008). Benzer şekilde kişilik örüntüsü bakımından düşünüldüğünde büyüklenmeci narsizm, psikopati ve Machiavelianizmin kişilerarası ilişkilerde düşük düzey vicdanlılık ve yüksek düzey dışa dönüklük ile ilişkili olarak düşmanlık, ben merkezcilik, hilekârlık gibi olumsuz kişilik özelliklerini paylaştığı gözlenmiştir (Paulhus ve Williams, 2002). Kişilik örüntüleri bakımından patolojik narsizmin kırılgan ve büyüklenmeci boyutları diğer kişilik bozuklukları ile ortak örüntülere sahip olsa da bu ortak örüntülerin narsizmin klinik görünümündeki farklılıkları açıklamada yeterli olamayacağı düşünülmektedir. Diğer bir değişle, örneğin kırılgan narsizm borderline kişilik bozukluğu ile ortak örüntülere sahip olsa da borderline kişilik bozukluğu ile tam anlamıyla (en azından dürtüselliğe ilişkin deneyimlenebilecek farklardan dolayı) açıklanabilecek bir örüntü değildir. Dolayısıyla hem kırılgan hem de büyüklenmeci narsizmin narsisitik kişilik bozukluğu tanı grubu kapsamında yer almaya devam etmesi ancak kriterler kapsamında hem kırılgan hem de büyüklenmeci boyutun kapsanması önerilmektedir.
Narsistik kişilik bozukluğu tanı kriterlerinin klinik uygulamalar ve araştırmalar için geçerliliğini sağlamak amacıyla DSM-III’ten itibaren kişilik bozuklukları çalışma grupları tarafından çalışmalar yapılmış ve bu çalışmalar sonucunda bazı araştırmacılar tarafından narsistik kişilik bozukluğu için kategorik ve boyutsal kriterlerin bir arada olduğu karma bir modelin uygun olabileceği fikri benimsenmiştir. Bu model kapsamında tanı kriterlerinde benliğe ve kişilerarası problemlere ilişkin düzenleme becerilerine dikkat çekilmesinin ve narsizmin hem büyüklenmeci hem de kırılgan boyutlarının kimlik algısı, hedef belirleme motivasyonu, yakın ilişkiler ve empati becerileri açılarından ele alındığı yeni modellerin klinik uygulamalar ve araştırmalar açısından daha güvenilir olabileceğine değinilmiştir (Skodol, Bendel ve Morey, 2014).
Narsistik kişilik bozukluğu kriterlerine ilişkin sorunların giderilmesi için tanı kriterleri kapsamında bazı değişiklikler yapılmasının uygun olabileceği düşünülebilir. Bu değişiklikler için ilk öneri, narsistik kişilik bozukluğu kriterlerinde üzerinde durulan büyüklenmecilik kavramının hem açık hem de örtük olarak deneyimlenebileceğinin vurgulanmasıdır. Narsizmin büyüklenmeci boyutunun tanımlanmasının yanı sıra kırılgan boyutu da “aşırı alçak gönüllülük, eleştiriye hassasiyet, yüksek kaygı düzeyi, çekingenlik, devamlı stres altında olma, acı çektiğini düşünme ve diğerleri ile kurulan yakın ilişkilerde gözlenebilecek kendilikle ilgili grandiyöz beklentiler” gibi özellikler ile tanımlanabilir. İkinci öneri, yaşanan olaylar karşısında bireylerin kendileriyle ilgili özgüven algılarında kırılmalar olabileceğinin kriterler arasında yer alması şeklindedir. Çünkü yaşanan öz güveni tehlikeyi sokacak deneyimlerde hem büyüklenmeci narsizm hem de kırılgan narsizmde belli kırılmalar yaşanmaktadır ancak büyüklenmeci narsizmde bu kırılmalar dışsal faktörlere atfedilerek aşırı telafi edilmekte (Young, Klosko, Weishaar, 2003), kırılgan narsizmde ise içsel (benlikle ilgili) faktörlere atfedilerek öz güvene yönelik tehlikelere teslim olunmaktadır. Narsistik kırılmalarda alt boyutlara göre değişen aşırı telafi ya da teslim olma gibi savunma mekanizmalarının sahip olunan patolojinin sürdürülmesine yardımcı olabileceği düşünülebilir. Yaşanan olumsuz deneyimin (kayıp, reddedilmek, başarısızlık) aşırı telafi edilip dışsallaştırılması bireylerin ilişkilerinde sömürücü ya da özverisizolmaları, benlikle ilgili olduğunun düşünülmesi ise benlik algısının zarar görmesi ve kaçınma davranışlarının ortaya çıkmasıyla sonuçlanabilir. Son öneri, kırılgan ve büyüklenmeci narsizm özelliklerine sahip bireylerin kişilerarası ilişki örüntülerine, kişilerarası ilişkilerde öz güven zedeleyici olaylara verdikleri tepkilere ve duygu düzenleme yöntemlerindeki farklılıklara dikkat çekilmesi şeklindedir. Kişilerarası ilişkilerde narsizmin iki türüne sahip bireylerin de ilişki kurdukları bireyler tarafından sevimsiz, uyumsuz ve özverisiz olarak tanımlandıkları bilinmektedir (Lampkin, Clifton, Campbell ve Miller, 2014). Ancak kırılgan narsistlerin kişilerarası ilişkilerindeki sorunlara genellikle nörotizm, içe dönüklük (Campbell ve Miller, 2013), soğukluk, fazla bireysel olma (Miller ve ark., 2013) gibi kişilik özellikleri, büyüklenmeci narsistlerin kişilerarası sorunlarına ise başkaları üzerinde otorite kurma, aşırı müdahaleci ve kindar olma özellikleri aracılık etmektedir (Ogrodniczuk, Piper, Joyce, Steinberg ve Duggal, 2009). Kişilerarası ilişki dinamiğindeki bozulmalara yönelik tepki büyüklenmeci narsizmde öfke, haset, aşağılama duyguları açıkça ifade edilmekte, kırılgan narsizmde ise bu duygular içsel olarak yaşanmakta ancak ifade edilmemektedir. Bu durum kırılgan narsizmde duygu durumdaki hızlı değişimlere ve içsel huzursuzluklara neden olabilmekte, uzun vadede öfke patlamaları, depresyon ve kaygı problemleriyle sonuçlanabilmektedir. Dolayısıyla iki tür patolojik narsizm özelliğine sahip bireylerin de kişilerarası ilişki problemleri ve bu problemlere bağlı duygusal deneyimler yaşayabileceği, ancak kişilerarası ilişkilerindeki kırılmalara aracılık eden faktörlerin ve bu kırılmalar sonucu oluşan duygusal deneyimler ile baş etme yöntemlerinin patolojik narsizm türleri arasında farklılaşabileceği gözden kaçırılmamalıdır.
Sonuç olarak, literatürdeki araştırmalar narsizmin kavramının birbirinin tam tersi olarak gözlenebilen ancak temelde benzer özellikler taşıyan iki temel boyutunun olabileceğini savunmaktadır. Bu derleme makalesinde de patolojik narsizmin iki boyutu olan büyüklenmeci ve kırılgan narsizme temel özellikleri, gelişimsel temelleri, değerlendirme süreçleri karşılaştırılarak yer verilmiştir. Narsizmin iki boyutuna ilişkin bu makalede yer verilen bilgilerden de yola çıkarak narsizmi konu alan çalışmalarda narsizmin hem büyüklenmeci hem kırılgan boyutuyla değerlendirilmesi, araştırmalarda kullanılacak ölçme araçlarının narsizmin iki boyutunu da kapsayacak özellikte olması, narsizm kavramını tam anlamıyla kapsamak, tanı koyma ve tedavi planlamaya ilişkin süreçlerle ilgili yaşanabilecek sorunları engellemek için tanı kriterlerinin literatürdeki araştırmalarda sunulan öneriler de göz önünde bulundurularak yeniden düzenlenmesi oldukça önemlidir.
Bu makale, 2016 yılında Türk Psikoloji Yazıları dergisinde yayınlanmıştır. Makalenin orijinaline aşağıdaki bağlantıdan ulaşılabilir: